Artvin Belediye Başkanı Demirhan Elçin İle Yerel Seçimler ve Yerel Siyaset Üzerine Söyleşi

 

 

Röportaj: Doç.Dr. Armağan ÖZTÜRK(*)

Armağan Öztürk: Belediye başkanlığı adaylıkları belirlenirken ön seçim yapılmadı. BU tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ön seçim olmadan da pek çok şehri CHP kazandı. Ön seçim yararlı bir şey mi? Partiyi yıpratıyor mu?

Demirhan Elçin: Birincisi ön seçimin yapılmaması tamamen partinin kendi iç meselesi olarak değerlendiriyorum. Ön seçimin yapılmamasına karar veren neticede genel merkez. Yerel örgütler belirleyici oluyor ama ben adayımı şu şekilde tespit etme hakkına sahibim. Kendi iç hukukuna göre bunu partinin kendi tercihi olarak değerlendiriyorum.

A.Ö: Sizden bağımsız bir şey mi?

E: Tümüyle bağımsız. Ben aday adayı iken de söyledim aynı şeyi. Çünkü kendi tercihim üye bazında ön seçimle yapılsın aday belirleme. Ama ben aday adayı olduğum için parti ön seçim yapar üye bazında delege bazında yapar. anket yapar. Merkez yoklaması yapar. Aday adayı olduğum için bunlar hangisi yapılırsa yapılsın ben aday adayıyım. Ben bütün yöntemlerde aday adayıyım dedim. Çünkü neticede partide aday olmak istiyorsanız tek şartla derseniz o şartı yapmazlarsa aday adayı olamazsınız. partinin kararına da saygı duydum. Üye olsam tartışırım dedim partinin kararını ama sadece üye olsam hangisini yaparlarsa yapsınlar ön seçim yapsalar eğer bunu düşünmüyorsam üye olarak onu da tartışırım yapmasaydınız ön seçimi derdim. Ama aday adayı olduğum için de partinin kararını da tartışmam. Netice de Artvin’de de anket çalışması yapıldı. Ne yapılırsa yapılsın neticede biz atamayla geldik. Genel merkez dedi ki budur dedi. Ve biz aday olduk. Dolayısıyla o sadece bir yöntemdir. Atamanın yöntemlerinden. Parti bu yöntemi tercih etmiş. Onun için bunu ben sadece partinin tercihi olarak değerlendiriyorum. Halen daha tartışmıyorum ön seçim partilerin hepsinde olmak durumundadır. Bireysel düşüncem budur. 80 öncesinde siyasi partiler yasasında vardı. Hiçbir parti Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, bütün partiler hakim nezaretinde ön seçim yapmak zorundaydılar. Üye bazında yapan da vardı delege bazında yapan da vardı. Bu hem belediye başkanlığı içindi hem de milletvekilliği için. Sadece belli bir kontenjan vardı o zaman yaşım çok büyük olmadığı için detayını bilmiyorum ama diyelim ki atarak söylüyorum yüzde 5 Türkiye genelinden partinin genel merkezinin belirleme hakkı vardı. Hangi ilde yapardılar onu bilmiyorum. Böyle bir atama vardı. O dönemlerde ki Adalet Partisi olarak biraz parti içi demokrasisi olmayan ya da demokrasiye biraz daha uzak görünen Adalet Partisi de Sabit Osman Avcı gibi Artvin’de Adalet Partisinin çok güçlü bir siyasetçisiydi. İşte meclis başkanlığı yapmış, orman bakanlığı yapmış, partinin genel başkan yardımcılığını yapmış bir adamoda burada ön seçime giriyor. Dolayısıyla ön seçim o zaman mecburiydi. Şimdi siyasi partiler yasasında bu olmayınca partilerin tüzüğüne giriyor ve parti bunların hangisini istiyorsa onu yapıyor. Ön seçim olmalı, siyasi partiler yasasına konmalı ve kuralı da olmalı partilerin genel merkezleri de ben Artvin’de ön seçim yapayım mı yoksa yapmayım mı diye parti genel merkezleri bu işte yoğunlaşmamalı. Dolayısıyla da bu benim düşüncem. Ön seçim olmayacak o zaman siyasi partiler yasasına konulması lazım ki ön seçim olmaz genel merkez atama yapar derler. Şey açısından söylüyorum, partiler bundan da yoruluyor. Her seçimde yoruluyorlar.

Bugün ki AK Partide de ön seçim yok ama seçim isteyen var atanan diyor ki bu sistem iyidir olmayan olmadı diyor kim genel merkeze yakınsa, daha iyi kulisini yapıyorsa neticede siyasette böyle bir şey. Biz seçildik, niye seçildik? Halk bizi benimsedi. Niye benimsedi? Bir taraftan partimizden dolayı benimsedi, bir taraftan kişiliğimizle, bir taraftan tanınırlığımızla, bir taraftan da kulis yaptık biz daha iyi yaparız dedik ve halk bizi öyle benimsedi. Dolayısıyla siyasette böyle bir şey. Genel merkez belirleyecekse genel merkezle çalışmak lazım ama bana toplum belirliyordur diye şey olsa insan yerelde çalışırlar. Ben ilke olarak ön seçime taraftarım. Ama ön seçimin yapılması da zaman zaman zarar da veriyor. Ama bunlar ön seçim yönteminin yanlış olduğu anlamına da gelmez. Biz Cumhuriyet Halk Partisi içindeki yarışlarda bir hazımsızlığımız söz konusu oluyor, bizim bunu parti içinde özümsememiz lazım. Biri biri ile küsüyor, kırılıyor diye de bu işten uzaklaştıkça bizim de genel merkez ataması dediğimiz zaman da sol ve sosyal demokrat dediğimiz anlayışımız zayıflıyor. Ben partinin tüzüğe koyarak bazı yerlerde kontenjan koyar bazı yerlerde 1 3 5 7 gibi bir şeyler söylerler ama Artvin küçük yer zaten burada sıradan denmesi lazım ki bir kural olsa herkes ona göre çalışır. Şimdi işte delege elle mi yazılacak seçilecek mi? Yani bizim partide de ben CHP açısından baktığımda partide hep böyle olunca dışarıda kalanlar, partinin yönetiminde olmayanlar veya bizim gibi dışarıda kalanlar da küsüyor, olanlar da diyor ki parti çok güzel. Ben diyorum ki mükemmel. Kişilerin bu duygularını kaldırmak için bir kural olmalı. Bu kuralı da kesintisiz parti uygulamalı diyorum. Ama her zaman ön seçimden yanayım.

 

AÖ: Seçimin kazanılmasında iyi parti ile kurulan ittifakın ne derece belirleyici olduğunu düşünüyorsunuz?

E: Şimdi Artvin’de İyi Parti ile ittifakın yapılmadığı yer zannedersem Hopa oldu. İttifak olmadı ama orası da kazanıldı. Olmamasına rağmen kazandı. Ben şunu söylüyorum biz genel merkezlerim daha ittifak yapmaksızın, Artvin’de ittifak yapılması yönünde bir kararları da olmadı. Artvin’de ittifakı biz il yönetimleri ilçe yönetimleri bazında daha kasım ayındayken başlattık. Sözleştik at pazarlığı yapar gibi değil, ama sözleştik işte şöyle yapacağız böyle yapacağız dedik, onlar da kabullendiler bu bizim için psikolojik açıdan üstünlük sağladı. CHP Artvin’de tek başına belediyeyi kazanabilecek güçte bir parti zaten. Ama bir de İyi Parti ile MHP’den kopanlarla, İyi Partinin sağ kesimden insanların toplandığı bir parti olunca CHP adayının zaten güçlü olan adayın daha güçlenmesi anlamında biz öne çıktık. O yönden psikolojik olarak müthiş bir katkı sağladı diyebilirim. Ama oy bazında önceki seçimde bin oyum vardı bu seçimde bin verdik iki bin verdik söylemek mümkün değil. Her seçimdeki oy o seçimin şartların göre verilen oydur seçmen tarafından. Onun için benim bin oyum var o zaman öyle olmuş olsaydı, Kocatepe’nin de 7200 oyunun önceki seçimden durması gerekirdi. Yani yine kazanması lazımdı. Oylar kimsenin çantasında keklik gibi değil. Onunu için o günkü şartlara göre söylüyorum İyi Partinin bin oyu varsa binini de aldık diyemem veya belki de binini aldık daha fazlasını da belki. Fakat onlarla birlikte olmaktan dolayı da kazandık. Olumlu oldu. Bu gidişatın da olumlu olarak devam ettirilmesinden yanayım. Yani devam etmeli. Burada da görev İyi Partiden veya ÖDP’sine kadar bütün sol kesimlerle de ittifak ettik. Amasız fakatsız desteklediler. Bütün bunları ürkütmeden onların da gönüllerini kırmadan lokomotif olan CHP’nin bu işi götürmesi lazım diye düşünüyorum. Bu faydalı oldu, seçimlerde ittifaklar bize katkı sağladı.

AÖ: Cerattepe olaylarının seçmen davranışı üzerinde bir etkisi var mı? Mahallenin etkisi var mı? Dışarda Artvinli olmayıp ama dışarda olanlar Cerattepe’yi çok önemsiyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?

E: Ben de çok önemsiyorum. Şöyle söyleyeyim. Cerattepe sizin incelemeniz gerek bir alan. Sizin alanınıza giriyor. Bir toplumsal hareket var. Ve 25-30 senedir devam ediyor. Bunlar parti değil. Bir menfaat sağlamıyor kimseye. Sadece samimice mücadele ediyor. Ama hemen hemen herkes bu mücadelenin içinde. Girenler bıkmıyorlar yönetim şuydu buydu tartışmıyorlar. Bunlar farklı bir şey yani. Para verseniz bu insanlar bir araya gelmez. Değişik bir durum yani benim çözemediğim. Cerattpedeki maden direnişimiz Cerattepe’nin Artvin’e olan zararına ben ve benim partim bu mücadelede en önde geliyoruz. Hem birey olarak en önde gelen kişisiyim halen daha kendimi o şekilde öyle görüyorum, partim de o işin lokomotifiydi. Sadece CHP değildi. Bunun içinde MHP’si de vardı, Ülkü Ocakları da vardı, halk evleri vardı. Yani söylediğim gibi Cerattepe mücadelesinin içinde birleşme nedeninde bunun lokomotifi siyasi güç CHP’dir. Ben de bireysel olarak CHP’nin hem bir üyesi olarak hem de daha eskiden geçmişimde yer alan esnaf teşkilatının başkanı olarak ben de bu hareketin önde gelen figürlerinden birisiyim. Cerattepe ile ilgili olarak kaygıları olanlar belediye başkanı olursa maden durur demediler. Bildiler ki Cerattepe ile ilgili halkın aleyhine bir şey olursa biz Artvin belediyesi olarak orada yer almayız. Bana güvendiler ve bu nedenle de beni desteklediler. Yani seçimi bu da etkiledi. Destek verenlerin şüphesi olmadı. Bu seçimde de çok etkili oldular. Diyelim ki maden direnişine soğuk bakan, ters bakan bizim partimizde de var tabii ki böyle bir kişi, aday olmuş olsaydı bu hareketin bileşenlerinin pek çoğu aday CHP’li olmasına rağmen ya oy vermeyeceklerdi ya da sandığa gitmeyeceklerdi.

AÖ: Maden işi ne olacak sizce?

E: Şu anda zaten ikinci yer genişletme işleri mahkemede reddedildi. Yeni bir ihale yapılmış mevcut yerin aşağı yukarı Artvin’e kadar gelen yerin arama izni veya çalışma izini gibi bir şey ihale edilmiş. Burası Öz altına aitti ve Özaltın da sanki bir başkasına al değiştirmiş. Yani bir fırıldaklar dönüyor. Ben hukuksal olarak söylüyorum. Benim belediye başkanı olarak hukuksuz bir ş yapmam söz konusu olamaz. Artvin halkına zarar veriyor ise çevreye zarar veriyorsa, Çed raporuna uygun çalışılmıyor ise belediyenin bu konu ile ilgili olarak yapması gereken hangi yaptırım varsa onu eksiksiz yapacağım. Takipçisiyim elbette. Ama madeni kapatacağız desem yalan söylerim. Ama deseler ki belediyenin yetkisinde deseler bugün kapatırım. Öyle bir yetkim yok. Kapatırım, asarım keserim desem yalan olur.

AÖ: Seçimi kaybetmesine rağmen AKP’nin ve Cumhur ittifakının Artvin’de yüksek bir oyu var. Durum Hopa’da da öyle. Bu bağlamda Artvin’deki muhafazakar seçmen kitlesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

E: Muhafazakar kesimdeki seçmenler hakkında şunu düşünüyorum. Biz yerelde iktidar olduk ama genelde değiliz. Dolayısıyla yerelden ziyade genelde iktidar olmak seçmenin davranışlarını daha çok etkiliyor. Yereldeki ile de birtakım değişiklikler oluyor. Son beş ayda farklı farklı şeyler var Artvin’de. Gezdiğinizde göreceksiniz. Bir rahatlama, bir psikolojik gerginlik halkın üzerinden kalktı. Ama merkezi yönetimde yine iktidar oldukları için doğal olarak kopmuyorlar. İktidarda olmanın verdiği güçle şu anda duruyorlar. Doğaldır ki o seçmen yapısı benim gördüğüme göre işte bu iktidardır, iş adamı iş alırız diyor, işsiz olanlar İşkur’dan işe gireriz, biz burada duralım, burada gözükelim diye duruyorlar. Tam bir çözülme yok. Tam bir çözülme ekonomik olarak var ama partili olarak bir çözülme yok. Halen daha bizim bir menfaatimiz olur diyerek duruyorlar. Çünkü durmazsak öbür tarafta iş yok diyor. Hiç yoksa burada iş tutarız diyor. İktidardan düştükleri anda dağılacaklar. İktidar değillerse bir arada durmazlar.

AÖ: Artvin siyasetinde kadınlar geri planda mı? Artvin’in hiç kadın belediye başkanı ve milletvekili olmamış. Bu sizce normal mi?

E: Artvin merkezi  diyorsanız doğru, ama Türkiye’de ilk kadın belediye başkanı Kılıçkaya belediye başkanı olmuş. Türkiye cumhuriyeti tarihinde ilk. Şimdi köy oldu. Yusufeli’nin bir beldesi idi. Belediye idi sonradan köy oldu. Çok eski bir önek ancak cumhuriyet tarihinde ilk kadın belediye başkanı Artvin Yusufeli’nden. Şöyle söylüyorum, burada genel anlamda baktığın zaman idari açısından olsun yönetim açısından olsun erkek yönetimin hegemonyası var. Bayanlara ilişkin kotalar konuluyor, işte şu kadar olsun eşit olsun söylemi. Bunları Türkiye geneline yaydığın zaman Artvin bunların önünde. Niye önünde diyorum bizim 15 tane belediye meclis üyemiz var. Benim partimden iki tane belediye meclis üyem var, AKP’den de 1 tane var. Yani %20, mesela benim başkan vekilim bayandır. Yani Artvin bu durumdan biraz daha uzak diye düşünüyorum. Esnaf odaları birliği başkanı iken benim bulunduğum odada 4 tane bayan vardı 3 tane erkek vardı yönetimde. 18 odadan bir odanın başkanı halen bayan. Yani sadece yönetici bazında söylemiyorum. Sonuçta erkeklerin hakim olduğu bir ülkede yaşıyoruz. O açıdan buradaki bayanların bazıları da çok feminist. Bu açıdan da bakmak lazım. Ekonomik özgürlüklerini tamamen kazanmamışlar. Ekonomik özgürlükle kadın daha fazla özgür oluyor. Kendine daha çok güveniyor. Sonuçta iş siyasete gelince evet biraz daha gerideler.

AÖ: Etnik ve kültürel farklılıkların siyasete etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gürcüler, Lazlar, Hemşinliler, çingeneler bu coğrafyada önemli bu kesimlerin siyasete etkisi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

E: Etnik bir ayrımcılık burada yok. Kendilerinin hepsi bu toplumun bir bireyi olarak sayan, Gürcü’yüm dediği zaman Gürcistan’daki Gürcü’yüm demiyor. Türkiye’deki Gürcü’yüm diyor. Kendine bir alt kimlik oluşturuyor. Bu kimliği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının önüne hiç geçmemiş. Ama Hopa’da ne olmuş? Laz ve Hemşinli arasında bir yarışma olmuş. Halen daha devam. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliğinde Lazlık, Hemşinlilik öne çıkamaz. Türküm der. O etnik kimlik bu doğudakiler gibi belirgin bir şey yok Artvin’de. Veya Gürcü dediğimiz zaman Gürcistan’daki Gürcü’yüm anlamında söylemiyor. Orda akrabalarım var diye anlatıyor. Burada bir dayanışma için lobi için kendine bir alt kimlik arıyor. Bizim buradaki etnik kimlik değil ama bu ayrımcılıkları seçimlerde etkili oluyor. Ama etnik kimlik olarak da hiçbir zaman da öne çıkarmıyorlar. Borçka’da Artvin’de Gürcü-Laz ayrım yok. Ama Hopa’da var. Orada da nüfusları aşağı yukarı birbirine yakın gibi burada fazla yok.

AÖ: AKP yönetimindeki belediyenin hataları nelerdir? Artvin’deki AKP belediyeciliğini kapsamlı bir şekilde değerlendirir misiniz?

E: Birincisi para Türkiye Cumhuriyetin parası ya belediyenin parası ya bu parayı istediğimiz gibi kullanırız, bunu kullandığımız zaman yargılanmayız, iktidarız, soruşturma açılmaz, o güçte pervasızca yapmışlar. Kanundan korkmamışlar, Allahtan da korkmamışlar. Biz namaz kılıyoruz demişler. Namaz da kılmıyorlar. Ben böyle hiç bilmiyordum. Beş yılda burada çalışanların bile ahlaki yapılarının bu kadar bozulacağını tahmin etmedim. Tek hayal kırıklığım borç falan değil, yönetim anlayışının bu şekilde laçka, bu şekilde pervasız olabileceğini tahmin etmiyordum. Borç 50 milyon değil de 60 milyon çıkar. Devleti kurumsal olarak perişan etmişler. Paradaki yolsuzlukları falan bunlar bizim hakkımız diyorlar. İşi almışlar, yapmışlar bitirmişler, yaptırdın ama sen serbest rekabet ortamı yaratmamışsın ki. Ama gidip bu adama yaptırmışsın, başka adamı karıştırmamışsın ki. Artvin de bu oluyorsa ve ben buna 5 aydır hala hakim olamıyorsam ne olduğunu bilmiyorsam, inan İstanbul’da bilmeleri hiç mümkün değil. Bulmaları da hiç mümkün değil. Müthiş bir şekilde bir dejenerasyon var yani. Hiç düşünmemişler yani bize müfettiş gelir. Bize bir savcı gelir. Biri bizi şikayet eder. Genel müdür gelir. Bize bakan gelir, görevden alır bizi. Hiç düşünmemişler. Hiç gitmemek üzere de kendilerini hazırlamışlar. Adamdan mal almış, su almış, parayı vermemiş. İlk kazandık, mülkiye müfettişleri geldi. 10-15 gün sonra kendiliğinden geldi. Bunlara dedim burada bir örgüt var. Nasıl bir şey dediler? Türkiye’nin merkezidir diye pilot bölge olarak burayı kullanıyorlar, burada farklı bir şey var dedim. Paralel yapı diyorlar ya tamam o da girmiş ama o yapı gibi bir şey var burada. Hiç yetkili olmayan kişiler belediyeyi idare etmiş dışardan. Belediye başkanının makam arabası var, o kadar da dedik. Biz de zannediyorduk ki 34 plakalı arabayı İstanbul Belediyesi vermiştir. Veya kiralanmıştır. Meğer buradan kiralamışlar. Artvin’de 34 plakalı arabayı kiralıyorlar, ama belediye bir kuruş araba kirası parası ödememiş. Beş yıl boyunca kiralık arabaya bindiler. Belediyenin kasasından çıkan kiralık araba parası yok. Sözleşmeler var elimde. Zaman zaman kira parası ödenmiş, ama o para nerden ödenmiş belli değil. Hukuk mukuk yok. Başka bir şey var burada.Akıl alacak iş değil. Mazotu belediyeden konmuş. Ya belediyeden kiralanmayan aracın mazotunu nasıl koydun sen buradan? Bunla hesaplaşacağız. Nasıl bulursun ki bunu. 3 tane otobüs getirmişler. Sözleşme yok. Hiçbir şey yok ama belediye iki sene, üç sene bakımını yapmış. Sıfır araç mazot doldurmuş parayı almış vatandaştan taşımış arabalar bizim değil kullanım hakkımız da yok. Biz mazbatayı alınca ruhsat sahibi olanlar İstanbul’dan arabaları almaya geldiler. Vermedim. Kime verdiyseniz ondan alın dedim. Polise deyin ki dedim çalmışlar. Bunu neresini bulacaksın. Kime sorsan kimse bir şey bilmiyor. Evrak yok. Belediye başkanı protokol yapmış, imzalamış, evrak kaydı diye bir şey yok. Paranın kaydını nerden kimden soracaksınız? Tümüyle gerçekten söylüyorum bir paralel yapı var.

AÖ: Bölge göç vermeye devam ediyor. Belediyenin kalkınma konusunda bir stratejisi var mı? Yoksa merkezi hükümetin öncelikle adım atmasını mı bekliyorsunuz?

Buradaki sıkıntımız bizim göçün esas nedeni sadece ekonomik değil. Bir eğitim. Ekonomik durumu iyi olan benim çocuğum daha iyi okulları okusun diye, işte lise zamanında iken Ankara’ya gidiyor, imkanı olan gidiyor. İmkanı olan yaşlanınca diyor ki sağlık sorunumdan dolayı burada durmamam lazım diyor. O nedenle büyük kentlere gidiyor. Bir de iş imkanı yok burada. İş bulamıyor burada. Sanayi yok. Burada 50 kişinin çalışabileceği bir sanayi atölyemiz ya da imalathanemiz bile yok. 50, 20, 30 kişinin bir arada çalışacağı bir sanayi işletmemiz yok. Doğal olarak işsiz kalıyor. Yani iş bulmak için de gidiyor. Bir de son yıllarda biliyorsunuz işte herkes lise mezunu oluyordu, şimdi herkes bir şekilde açığını kapalısını iki yıllığını okuyarak üniversite mezunu oluyor. Tabi nicelik anlamında oluyor bu, nitelikli olmuyor bu durum. Herkes üniversite mezunu olunca üniversite mezunu geliyor ben vasıfsız bir işte de çalışırım diye talepte bulunuyor. Yani maceraya atılarak, iş için de giden var. Ama genel olarak göçün en büyük iki nedeni sağlık ve eğitim. Bizim belediye olarak da seçim planımızda kalkınma kooperatifleri aracılığıyla halkı üretime teşvik etmek var. Pazartesi günü de Türkiye’de bu işin öncüsü olan İzmir belediye başkanının kooperatiflerle ilgili buradaki belediye başkanlarımızı toplayacağız, hem üretim hem de pazarlama açısından en organik şekilde tarım üretimi anlamında, bal, seracılık glütensiz buğday üretimi var. Bunu da belediyeler olarak biz üreticiye taban fiyat belirleyerek destek alımı yapıp, üreticinin üretime yönelmenin önünü açacağız. Çünkü destek fiyatı açıklamazsanız, satamadı onun için destek alımı ile belediyeler olarak ürettireceğiz. Aynı şekilde hayvancılığı da bu şekilde destekleyeceğiz.

A.Ö: Kent ile üniversite arasındaki ilişkiyi yorumlar mısınız? Üniversite kentten kopuk mu? Kentin geleceğine katkısı var mı?

E: Üniversite bizden memnun değil, biz de üniversiteden memnun değiliz. Üniversitene bir Artvinli olarak neler alacağımızı ya da bize neler vereceğini bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de isteyemiyoruz. Üniversite de bize biz size şunları verebiliriz diye önümüzü de açmıyor. Bir temas yok aramızda. Seçim öncesinde de rektörle de gittim görüştüm. Üniversiteden Artvin halkının bu dönemde alması gerekeni alacağını düşünüyorum. Üniversite bizi yönlendirmeli. Proje yapmayı Artvin’de bilen hiç kimse yok. Finans projelerinden Artvin hiç faydalanmıyor. Bilmiyoruz ki faydalanalım. Üniversite belediye ile birlikte sosyal proje yapar. İşte eğitimi kadrosu var, bize yardım edecek, biz de lojistik destekleri üniversiteye vereceğiz yani. Önceki yönetim üniversite ile hiçbir ortak proje yapmamış. Üniversitenin gelişmesi lazım. Artvin’de her şey pahalı. Öğrenci geliyor, ev falan bulamıyor dondurup gidiyor. Buraya ekonomik durumu iyi olup da gelen öğrenci yok. Belediyenin misafirhane olan yerini şimdi ben kız yurdu yapıp yetiştiriyorum. kimse bana yurt yap demedi ama. Bir hayırsever hasta yakınları için bir konukevi yaptırmış. Burayı bu şekilde kullanma şansımız yok. O nedenle hayırseverimiz ile protokol yaptım burayı yurt olarak kullanalım diye. Kabul dedi. Ben de başladım temasa. Şimdiye kadar ben esnaf odaları birliği başkanı idim. hiç bir temasları yoktu. Biz de gidip ne yapılacağını bilemiyorduk. Nasıl ki bu barajlar yapılırken anlayamadıysak, nasıl olsa devlet yapıyor dedik perişan olduk, bu üniversite meselesinde de aynı şey oldu. Şimdiye kadar böyle oldu, ama bundan sonra öyle zannediyorum ki öyle olmayacak. Üniversite de Artvin’den memnun kalır diye düşünüyorum. Yani karşılıklı olarak faydalanacağız. Zorlayacağız daha doğrusu. Çünkü biz ne alacağımızı da bilmiyoruz ki. Mesela Artvin’de AB projesi yapmayı bilen hiç kimse yok. Mesela ben belediyede coğrafi işaret aldıracağım. Artvin’de yapan yok. Buldum Oltu’dan birini. Bu çok zor bir iş değil. Belediyede bu işi bilen ne bir tane memur ne de işçi var. Geçen ay Ankara’da bu konuyla ilgili bir kurs açıldı. Proje yatımları ile ilgili bir kurs. Buradan birini yolladım. Git öğren, gel dedim. Yani bir yerden başlayalım dedim. Üniversitede varsa da biz bilmiyoruz. Biz de bu programlar var diye kimse kendini de bize pazarlamadı.

A.Ö: Artvin’de turizmin gelişmesini destekliyor musunuz? Ne gibi önemli projeleriniz olacak?

E: Kentin faydalanacağı şeylerden birisi eğitim. Eğitim de tıpkı acemi birliği dediğim şey gibi. İnsanlar gidip geliyor. Kültürümüz de ister istemez değişti. Her yerden insanlar geliyor. Buranın kültürü de değişti. Bize göre bozuldu, ama hakikaten üniversite kenti de böyle bir şey sonuçta. 59 yaşındayım ve diyorum ki Artvin’in yapısı bozuldu. Bozuldu derken değişti demiyorum, bozuldu diyorum. Değişti daha pozitif bir bakış. Ben olumsuz anlamda bozuldu diyorum. Üniversite kenti böyle bir şey. Artvin’in kalkınabilmesi için üniversite kenti olması lazım. İkincisi de turizm. Başka bir kurtuluşumuzun olacağını zannetmiyorum. Turizmin olduğu yerde de madencilik faaliyeti ikisi bir arada dünyanın hiçbir yerinde olmamış bizim burada da olmaz. Turizmi çok öne çıkararak yeryüzündeki hareketliliği Artvin’in ekonomisine katkısı için bir an önce turizmi öne çıkarmamız lazım. Onun için de fiziksel alanlarımızı özellikle de konaklama ile ilgili eksikliklerimizi gidermemiz lazım. Buradaki turizm 4-5 aylık bir turizm oluyor. Burada bir Grand Artvin otel açıldı. Ömrü 4-5 ay, kışın 50 liraya oda satsalar kimse yok. Bir de hizmet sektöründe çok zayıfız. Kültür yönünden zayıfız. Garsonumuzdan, aşçımızdan ekonomimizden. Hiç kimse gelmiyor, elemanı 4’e düşürüyorsunuz, birden geldiği zaman o personel ona yetmiyor, iyinin reklamı çok az oluyor ama kötünü reklamı çok çabuk duyuluyor.

Röportaj:

Doç.Dr. Armağan ÖZTÜRK

* Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.

Spread the love

Bir cevap yazın