Galiba Biz Betonu Seviyoruz!

 

Betonlaşma, kibritkutusu evlerin cenderesi

Dr. Ahmet FİDAN

Mazoşist duygularımızla her zaman bina okumaya devam ederiz. “Bizim oğlan bina okur, döner döner bidaha okur”” mantığıyla her zaman aynı hikayeleri, anı romanları, aynı fıkraları anlatır konuşur tartışır dururuz. Tartışma veya konuşma bittikten sonra da herkes kendi yolunda yine bildiğini okur.

Birinci paragrafa bir de örnek vermek gerek.

“Hikaye bu ya!, Tavuklar akşam olunca pinekte kendi aralarında anlaşma yaparlarmış. Yahu biz ne kadar pis hayvanlarız, sabah olunca doğru b..k karıştırmaya ve yemeye koşuyoruz. Bundan sonra ne dışkı karıştıralım ne de dışkı yiyelim derlermiş. Bunu pinekteki bütün tavuklar hı hıı diye kafalarıyla onaylarlarmış. Ertesi sabah saat yedi sekiz gibi tavuk pineği açılır açılmaz dün gece kendi aralarında sözleşmiş bizim tavuklar doğruca dışkı yemeye koşarlarmış.

Bu hikayede de olduğu gibi, insanlarımız kendilerini en çok rahatsız eden konuları zevkle konuşurlar fakat, iş icraata gelince aynısını en abartılı bir şekilde kendileri yaparlar. Temizlikten dem vuran bu insancıklar, en olmadık yerde sigarasının izmaritini hoyratça yere savurur, izmaritin üzerine basarsa da bu bir lütuftur.(((

Aynı şekilde, betonarme binalardan bahseder, beton blokların ne kadar acı verici olduğunu, sıkıcı ve soğuk olduğunu konuşur, iş ev yaptırmaya gelince inşaatının dört tarafına balkon yapmaktan bile çekiniriz. Ya da yıllarca yaptığımız binanın soğuk beton görüntüsünü boya ve estetik unsurlarla güzelleştirmeyiz.

ŞİMDİ SADEDE GELİP HEMEN SÖYLEYECEĞİMİZİ SÖYLEYELİM. Başlığımı okutmak yazıma reyting kazandırmak için türban kelimesini ilave ettim. Buraya kadar sizi kandırdım. “Aslında ben çevre estetiğinden bahsedecektim ama, türban kelimesini koyarsam belki biraz daha okunur diye düşündüm. Umarım yazı konum türban olmadığı için buradan sonraki cümlelerimi terk etmezsiniz. Bari yazının ortasına kadar geldiniz, hiç olmazsa bitirin.

Beton bloklar bizim için ne kadar acı verici ve kurtulunması gerekli bir kent makroformu sorunsalıysa, türban konusu da en az o kadar büyük bir sorunsaldır. Onyıllardır, bu ülkede türban daha doğrusu başörtüsü, daha genel ifadesiyle kamu personelinde ve kamusal alanlarda kılık kıyafet sorunu tartışılmıştır. Hükümetin bu sorunu çözme veya neşter vurma amacıyla yaptığı girişimler ise sözde ülkenin gerçek sahiplerince bloke edilmeye çalışılmaktadır. Bu ülkenin gerçek sahibi, cebinde T. C. NÜFUS HÜVİYET CÜZDANI olan herkestir. Arabıyla, çerkeziyle, lazıyla kürdüyle hangi alt etnik gruba ait olursa olsun bu ülkenin toprakları üzerinde yaşayan ve/veya T.C. Nüfus Hüviyeti taşıyan herkes bu ülkenin gerçek sahibidir. Kimsenin kimseye bir önceliği yoktur. Ülkemiz için en büyük üstünlük, ülkemizin hayırına faydasına ülkemizi kalkındırıcı işler ve icraatlar yapmaktır.

Kent makroformu açısından beton bloklardan sıkılmamız betonlaşmaya karşı çıkmamız hiçbir şey ifade etmemektedir. Tıpkı gece boyu birbirlerine söz veren tavuklar gibi. Binamızı yaparken estetik değerlere ne kadar dikkat edeceğimiz mütaahhide veya mühendise önerilerimizin veya taleplerimizin neler olacağını bildireceğimiz sırada bu kaygıları hatırlamanız yeterli olmalıdır. Zira bunun bina yapım maliyetleri açısından çok ta ciddi bir külfet getirdiğini söyleyemezsiniz.

Spread the love

Bir cevap yazın