Aklımda daha benim 20 yaşlarında olduğum dönemde Keçiören seçimlerinde aday oluşu gelir….
Öncesi de var tabi…

Keçiören semtinin bugün bile önemli durak isimleri; Aşağı Eğlence, Yukarı Eğlence, Gazino vs. Ve böyle bir ortamda pek çok çirkinliğe muhatap Keçiören Çocuk Yuvasına genç bir adam atanır… Atanmasıyla da kimsesizlere kimse olma hassasiyetiyle o yuvayı örnek yuva yapar. Kul emek verir de Rabbimiz lutfetmez mi?
kimsenin tahmin bile etmediği şekliyle Keçiören Belediye Başkanı olur. Çok başarılı bir başkanlık sürecinin sonunda konjonktürel nedenlerle tüm ANAP belediyeleri gibi Keçiören de kaybedilir. Onun üzerine Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü olur. Bizim İlahiyat Fakültesinden mezun olduğumuz yıllardır. Bu dönemde Kenan Evren yıllarca devlet kadrolarına yeterli sayıda ilahiyatçı almama konusunda ısrarlıdır. Zaten sadece 8 tane olan İlahiyat Fakültesinden mezun olanlardan 2000 kadarı iş bulamamıştır. Melih Gökçek’in başında bulunduğu Çocuk Esirgeme Kurumu’na bir anda yüzlerce ilahiyatçı alınır hem bu yurtlar manevi eğitimle tanışır hem de yığılan ilahiyat mezunlarının önü açılır. Gökçek; ilk seçimde önce Milletvekili sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olur.
Yaptıklarını anlatacak değilim, kavgalarını da…

Övülecek icraatları kadar; eleştirilebilecek hatta suçlanabilecek pek çok uygulaması olmuştur. İş yapan hata da yapar…

Hatırlatmak istediğim Gökçek’in hayatında her biri Türk siyasi hayatı için kritik virajlar var…
“Refah – IDP ve MÇP koalisyonu”nun mimarıdır; O koalisyon Türkiye’nin milli görüş siyasetini devletle buluşturma vesilesidir. Bir manada çok sonraları iktidar olacak Ak Parti’nin sisteme entegresi de; zinde güçler nazarında akreditasyonu da o koalisyonla sağlandı…
Ak Parti’nin kapatılma davasında “herkesin bildiğinden fazlasını” Melih Gökçek yaptı… Parti kapanmaktan kurtuldu.

Gezi Parkı olaylarının ülkeyi yakıp yıkmanın ötesinde; ülkeyi bölme hedefine yönelik bir yere evrilmesini engelleyen isimlerin başında gelir…

17 – 25 Aralık sürecinde hem kendi hem de elindeki medya gücünü “ama-fakat-lakin” demeden bu Fetöcü hain kumpasın savuşturulmasında ciddi emeği oldu…

15 Temmuz gecesi ve sonrasında verdiği mücadele herkesin aklında… Kim ne derse desin; darbe olsa ilk hedef olacak isimlerdendi. Hakkında çok şey konuşulan oğlu Osman Gökçek herkesin saklanacak delik aradığı dakikalarda; bizzat stüdyoda ve canlı yayında hainlere meydan okuyordu.

Şimdi ben bunları niye mi yazıyorum; herkesin “vurun abalıya!” dediği, İslami sloganlarla twit atanların dahi, comformist (mevcut duruma yani konjonktüre uyan) yada royalist (ölen kral gitti yaşasın yeni kral) diyenlerden olmadığımı, vicdanımın her yanlışa ses çıkaran dirilikte devamı için, maddi hiç bir işim / ilgim olmaksızın vefayı mü’min sıfatı, vefasızlığı gayr-i ahlaki bulduğum için yazıyorum.
Ve ben bu yazıyı ümmetin umudu, kimsesizlerin kimsesi olan;

Menderes’i asanların, Özal’ı zehirleyenlerin, Muhsin Yazıcıoğlu’nu şehid edenlerin; bu hamledeki hedeflerinin; hedefteki isim Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafını boşaltma / yalnızlaştırma sürecine zemin hazırlayabilir, endişemle yazıyorum. Post modern, dost modern darbe teşebbüsleriyle… nihayetinde topla, tankla, uçakla alt edemedikleri Ümmetin liderine Abdulhamid yalnızlığı hayali kuranlar boş durmadı durmayacaklar… Safları sıklaştırmak gerekirken yol arkadaşlarını uzaklaştırmanın bilmediğimiz bir hikmeti yoksa… zamanlama başta olmak üzere sebeb-i hikmetini anlayamıyorum.

Kimse bu yazıdan bir Melih Gökçek yalakalığı çıkarmasın zira o tür yalakalıklar gidenlere değil gelenlere yapılır… O yalakalıkları yapanların şu an Melih Gökçek’ten vebalı gibi kaçtıkları, yeni gelecek olana göre pozisyon alma gayretine girdiklerini az çok tahmin etmemizde zor değil.

Bu noktada; vefasız ve kafasızlardan oluşan menfaatçi güruhun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

ERDOĞAN konusunda da; “Allah korusun bir sıkıntıya düçar olsa!” anında mevcut duruma göre pozisyon alacaklarını, kaldı ki geçmişte aldıklarını da bilenlerdenim.

Bu yazı yerine; hemen hepsi zaten arkadaşım olan Melih’in yerine gelecek denilen arkadaşlara medhiyeler / güzellemeler yazabilirdim. Kaldı ki ismi basında yer alan hemen her arkadaşımızda kendisine emanet tevdi edildiğinde büyük bir gayretle kendime düşeni yapacaktır.

Sürecin rahatsız edici bir boyutu da; zamanlamayla ilgilidir. Bir kamuoyu araştırmacısı olarak Melih Gökçek’in bu şekilde görevden uzaklaştırılmasının / azli’nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminin işaret fişeği sayılabilecek, önümüzdeki ilk yerel seçime olumsuz yansıyacağını görüyor olmamdır. Keşke bu süreç Melih Gökçek için aday tespit sürecinde aday yapılmamak şeklinde tecelli etseydi.

Elbette ben elimdeki bilgilerle ve tecrübelerimle bu değerlendirmeleri yaparken başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bu kararda etkin Ak Parti yetkililerinin elinde şüphesiz çok daha fazla bilgi vardır… Öyle olmasa bu kadar önemli bir süreç bu kadar riske edilmezdi (!) diye düşünüyorum.
Zira; Ankara seçimleri zaten bıçak sırtı kazanılan seçimler olup; muhalefetin bu süreci “ağzı kulaklarından takibi” de bu operasyonun muhalefette oluşturduğu pozitif psiko sosyal yansımanın eseridir.

Elbette Rabbimiz ömür verirse yaşayıp göreceğiz;

Bu noktada dinamizmiyle 18 lik delikanlılara taş çıkartırcasına koşturan Melih Gökçek hakkında “metal yorgunluk” yeterli ve etkileyici bir suçlama olamayacağına göre “mental yorgunluk” yada daha vahim bir suçlama gündeme gelir ki o durumda konu başka yerlere dayanır ve bu tartışma daha çok uzun sürer.
Her cümlenin “zülf-ü yare dokunduğunu” bilerek yazdığım bu yazıyı bir kutlu beyanla bitireyim;

Allah Resulü (SAV) buyuruyor ki; “Bir şey kader olacaksa basiret bağlanır!” Rabb’im Hakk-ı Hak bilip tabii olma, batılı batıl bilip uzaklaşma şuuruyla BASİRET versin.

kulat@yazarportal.com

Spread the love

Bir cevap yazın